THE EXORCIST "Şeytan" (1973) William Peter Blatty (1928-2017) hikayesini kendi yazdığı ve senaryolaştırdığı, yönetmenliğini William Friedkin'in (1935) yaptığı korku filminde oynayanlar: Ellen Burstyn (1932) , Max von Sydow (1929) ve Linda Blair (1959) . Filmin orijinalı 9 Mart 1981 tarihinde Türkiye'de oynanmıştır.
A visiting actress in Washington, D.C., notices dramatic and dangerous
changes in the behavior and physical make-up of her 12-year-old daughter.
Meanwhile, a young priest at nearby Georgetown University begins to doubt his
faith while dealing with his mother's terminal sickness. And, book-ending the
story, a frail, elderly priest recognizes the necessity for a show-down with an
old demonic enemy.
ŞEYTAN (1974) - Yönetmen: Metin Erksan,
Senaryo: Yılmaz Tümtürk, Görüntü
Yönetmeni: Nihat Çifteoğlu, Yapım: Saner Film/Hulki Saner,
Oyuncular: Cihan Ünal, Meral Taygun, Agah Hün, Canan Perver, Ergun Rona, İsmail Hakkı Şen, Ekrem Gökkaya, Erol Amaç, Ferdi Merter, Ahmet Kostarika, Ali Taygun, Muzaffer Yener, Sabahat Işık
Konu: Ayten evinde kitap okurken loş ışıklı salonun duvarlarından ve tavanından gelen garip seslerle irkilir. Kızının odasına çıkar, Gül mışıl, mışıl uyumaktadır. Tavan arasından yine garip sesler gelmeye devam etmektedir. Ayten bu evde 12 yaşındaki kızı Gül ve hizmetkarlarıyla birlikte yaşamaktadır. Ertesi gün, Ayten evin Hizmetkarlarıyla konuşur. Onlara tavan arasında fare olabileceğini ve kapan kurmalarını emreder. Bütün gece çok rahatsız olduğundan söz eder. Tuğrul Bilge tıbbiyeyi bitirmiş, ilmi kitaplar yazan bir Doktordur. Doktorluğunu aktif olarak yapsa, para kazanacaktır. Ama o melankolilik dünyasında kendisini kitaplarına vermiştir. Tuğrul""un annesi hasta ve bakıma ihtiyacı olan yaşlı bir kadındır. Dayısı, Tuğrul""a hep sitem etmektedir. Annenin bakıma çok ihtiyacı var, bir an evvel kısa yoldan zengin olmaya bak, onu rahat ettir diye. Gül""ün doğun günü neşeli geçmektedir. Ayten Ekrem""e geçen gün tenis kortundaki genç adam kimdi diye sorar. Onun Tuğrul olduğunu öğrenir. Ekrem Tuğrul""un psikolojik kitaplar yazdığını en son kitabının da ŞEYTAN olduğunu söyler. Partide Gül odasına daha erken çıkmıştır. Misafirlere Ekrem piyano çalarken, merdiven başından ayaklarına çamur gibi iğrenç bir sıvı akmaktadır. Ayten çığlık çığlığa misafirlerden özür diler. Deliye dönmüştür. Evladına sarılır, onu banyoya sokar yıkar ve sakinleştirici bir ilaç verip yatırır. Biraz sonra odadan çığlıklar gelmeye başlar. Gül yatakta havalara fırlamaktadır. Annesi onu tutmaya çalışsa da o da yatakla zıplamaya başlar. Gül""ü kliniğe götürürler. Doktor beyinde bir bozukluk olduğundan şüphelenir. Bütün beyin filmleri çekilir. Doktorlar inceler ve hiçbir şey çıkmaz. Doktorlar hemen Gül""ün evine giderler kız yine yatağın üstünde müthiş hareketlidir. Acayip sesler çıkartmaktadır. Ondan artık bir erkek sesi gelmeye başlar. Biraz sonra da kalkar, o erkek sesiyle çek elini ulan pis herif diye bağırıp doktoru bir yumrukla yere serer. Yine sakinleştirici iğne yaparlar. Bu bilge adam, çantasından Kuran""ı Kerim""i ve zemzem dolu bir şişeyi çıkartır. Zemzemi Gül""ün üzerine serpmeye başlar. Kuran""ı eline alır, dualar okuyup Allah""a bu küçük kızı laneti şeytandan kurtar senin ateşten yarattığın şeytan, topraktan ve bir kan pıhtısından yarattığın bu insandan çıksın artık diye yalvarır, şeytan çıldırmıştır. Bu sefer yine kaybedeceksin diye bağırmaktadır. Dualar devam eder. Abzem şiddetli bağırmalarla Şeytan alt edilmek istenir. Ayten kızının ölüp ölmeyeceğinden endişelidir. Tuğrul tekrar Gül""ün odasına bakmaya girer bu sefer Gül""deki Şeytan Tuğrul""un annesi olmuştur. O konuşmaktadır. Annenle beraber cehennemdeyiz diye bağırmaktadır. Tuğrul ona bağırır. Bu durumda adam yine odaya gelir ben sana şeytanla konuşma demedim mi der. Ve Kuran""ı eline alır, yine duaya başlar. Tuğrul""u odadan çıkartır. Bir gürültü üzerine içeri giren Tuğrul yaşlı adamı yerde bulur, ölmüştür. Tuğrul bütün gücü ile şeytana saldırır. Aralarında müthiş bir mücadele başlar Tuğrul Gül""ün boğazını sıkmaktadır. Ama artık bağıran şeytan değil Gül""dür. Dualar ve Allah""a sığınma şeytanı yenmiştir. Kendi bunalımlarından ve her zaman annesine karşı çektiği vicdan azabından Tuğrul iyice kaçırmıştır kendini pencereden atar. Gül ve Ayten evlerinden taşınırlar, yeni hayata başlamak üzere onları anne kız bir camide dua ederken görürüz. Artık ruhları da rahata ermiştir. Hayatları da düzene girmiştir."
& Son
derece ilginç ve önemli bir deneme olan "Şeytan", Hullki Saner'in
ısrarları sonucunda çevrilmiş bir film. "The Exorrcist"in aynısını
yapmak isteyen prodüktör Hulki Saner, bir gün Metin Erksan'a bir uçak bileti
verir ve Londra'da lüks bir otelde birkaç gün tatil yapması için yer
ayırttığını söyler. Bu arada "The Exorcist"i seyretmesini ve bu film
hakkında bilgi edinmesini ister. Metin Erksan dönüşünde, "Bu filmi ben
çekmem ama, sen de kimseye çektirme. Çünkü bu film olmaz." der:
Bu
film hakkında orada pek çok yazı okumuştum. Filmi buzdolabında çekmişler. Yani
ağızdan çıkan dumanlar için stüdyoya buzdolabı yapılmış. kamera önündeki ve
kamera arkasındaki herkes su altına dalan adamların giydiği elbiselerden
giymişler. Filmin operatörü, Amerikan Kameramanları Mecmuasında, kızı yukarıya
çelik tellerle çektiklerini, bu tellerin hepsinin gözüktüğünü, kare be kare bu
tellerin rotüşlandığı, tellerin sildirildiğini yazmış. Hulki Saner, benim 'Bu
film olmaz' dememe kulak asmadı, allem etti, kallem etti, bu filmi bana
çektirdi. O zamanki parayla çok da ucuza çıkan bir film oldu. Bir milyondan
aşağı çekilmeyecek bu filmi 400 bin liradan daha az bir bütçeyle çektik.
Metin
Erksan, makyaj ve teknik açısından batının imkanlarına sahip olmadığımız halde
bu filmi çeker ama, yaşadığı imkansızlıkları gidermek için de çok uğraşır.
Sözgelimi kızı yukarıya tellerle çekmek bile Türk sineması için teknolojik
anlamda imkansız bir olaydır:
Filmde
kızın yatağında yatarken yukarıya doğru havalanması sahnesi var. Biz de kızı
Hollywood'un yaptığı gibi tellerle yukarıya çekeceğiz. Önce kızı bağladık.
Hollywood kızı elektrikle yukarıya çıkardı, bizde böyle bir teknik yok. Ben,
telleri bucurgat ile çektirdim. Haliç'ten getirttiğim bucurgatla kızı sağa sola
sallamadan yukarı çektirdim. Bucurgatı çevirenlere, 'Bucurgatta hata bulursam,
ellerinizi koparırım ama, doğru çekerseniz sizi mükafat1andırırım, size 50 şer
lira veririm' dedim. Bu paraları hep cebimden ödemişimdir, prodüksiyona dahil
değildir bu paralar. Tellerin gözükmemesi için duvarlara çizgili kağıt
aldırdım. Horizontal basılmış çizgileri ben vertikal kullandım. Ayrıca tellerin
gözükmeme si için farklı bir ışık düzeni kurdurdum. Işığı arkadan koydurdum,
ışık konturdan gelince teller gözükmedi. Bizim Hollywood'un kullandığı tekniği
kullanıp telleri kazıtmamız imkânsız. Diyelim ki bir yolunu bulup
kazıttırdınız, o zaman film, 15 milyon dolar gibi, astronomik bir rakama çıkar.
Film
çekilir, gösterime girer ve büyük paralar kazanır. Hullki Saner, bir gün
telefonla Metin Erksan'ı arar ve ağlamaklı bir sesle "Beni mahvettin,
çabuk gel" diyerek ofisinde randevu verir. Metin Erksan, bu telefon
konuşmasına bir anlam veremez ve buluşma yerine gider. Bir grup Alman ve Hulki
Saner, kendisini beklemektedir. Hulki Saner, "Işte beni mahveden adam
bu" diyerek Metin Erksan'ı Almanlara tanıştırır. Almanlar, Metin Erksan'ı
"Müthiş bir filmdi" diyerek öpmeye, tebrik etmeye başlarlar. Metin
Erksan, olanlara anlam veremez ve bir süre sonra olayın içyüzü ortaya çıkar.
Hulki Saner, o yıllarda Almanya da bazı şirketlere Türk filmleri satıyor. Bir
gün bu şirketler de Hulki Saner'den
palavradan bir "The Exoreist" çekmesini ister. Hulki Saner, 'Böyle bir
filmi çekse çekse Metin Erksan çeker' diyerek, bin bir güçlükle yönetmeni ikna
eder ama Metin Erksan'ın palavradan bir film çekmeyeceğini hesaba katmaz.
Almanlar, filmi görünce çok beğenirler Fakat biz bu filmi satın alırsak çok
para kazanırız ama, kazandığımızın yüz mislini mahkemeye veririz. Başta William
Peter Blatty olmak üzere, filmin yapımcısı kapımıza dayanır, telif hakkı ister.
Biz sizden şöyle böyle bir Türk filmi istemiştik, bu film aslından güzel
olmuş." diyerek satın almazlar (kYN: Birsen Altıner, “Metin Erksan Sineması”)