11 Şubat 2018 Pazar

DAĞLARIN OĞLU (1965) / ONE EYED JACKS (1961)

ONE EYED JACKS (1961) Senaryosu Charles NeiderGuy Trosper tarafından yazılan ve 1962 yılında Marlon Brando’nun rejisiyle, “One – Eyed Jacks” ismiyle (Tek Gözlü Jck) 30 Mart 1961 yılında Amerika Birleşik Devletlerinde vizyona giren filmden uyarlamadır.  Bu filmin başrollerini, Marlon Brando (1924-2004)Karl Malden (1912-2009) Ben Johnson (1918-1996), gibi yıldız oyuncular oynamıştır. 

Running from the law after a bank robbery in Mexico, Dad Longworth finds an opportunity to take the stolen gold and leave his partner Rio to be captured. Years later, Rio escapes from the prison where he has been since, and hunts down Dad for revenge. Dad is now a respectable sheriff in California, and has been living in fear of Rio's return.

FİLMİ İZLE



DAĞLARIN OĞLU  (1965) – Yönetmen: Yılmaz Atadeniz, Senaryo: Bülent Oran, Kamera: Mahmut Demir, Yapım: Işık Film/Işık Toroman

Oyuncular: Yılmaz Güney, Nebahat Çehre, Erol Taş, Danyal Topatan, Reha Yurdakul, Hüseyin Zan, Gündüz Aykut, Abdullah Ataç, Selahattin Genç, Baran Kutay, Abdullah Ferah, Çetin Ahmet

KONU: Arap giysili üç arkadaş Suriye’de büyük bir otelin kumarhanesini soyup kaçarlar. Soyguncular Türkiye sınırları içine girerken, jandarmalar yollarını keser. Soygunculardan Şehmuz yaralıdır. Ahmet (Yılmaz Güney) jandarmalarla çarpışırken, Hamo (Erol Taş) bıçağını çekip yanalı arkadaşını kalleşçe öldürür.

 Amacı, soygun paralarından bir hisseye daha sahip olmaktır. Hamo, jandarmaların elinden kurtulur, Ahmet'le kaçabilmeleri için iki at getirmek üzere yakın çiftliklerden birine gider. Ne var ki bir daha geri dönmez, paralarla kaçmıştır. Ahmet teslim olur.

Hapse giren Ahmet, orada tanıdığı gariban bir mahkûmla arka­daşlık kurar. Adı Oksüz'dür (Danyal Topatan). Bir süre sonra genel af çıkar. Öksüz, çok sevdiği arkadaşı Ahmet'ten ayrılmak istemez. Ancak, çevresinde Rüzgâr Ahmet olarak tanınan Ahmet'in yaşamı tehlikelerle doludur, öksüz, uğrunda ölmeye bile razıdır, Demir parmaklıklar arasında başlayan bu dostluk, özgürlüklerine kavuş­tuktan sonra da devam edecektir.

Kalleş arkadaşı Hamo'nun peşine düşen Ahmet, bu arada kö­yün bıçkın delikanlılarını çevresine toplar. Kaçırdığı paralarla bü­yük bir çiftlik ve bir çeltik fabrikası sahibi Hamo'ya karşı bir güç oluşturmuştur. Adamlarıyla birlikte önce fabrikaya, sonra da çiftliğe gider. Hamo hazırlıklıdır. Fabrika müdürü (Reha Yurdakul) haberi uçurmuştur, iki eski arkadaş yıllar sonra ilk kez karşı kar­şıya gelirler. Hamo, hiçbir şey olmamış gibi dostça davranışlar sergiler. Ahmet'e kızı Gül'ü tanıştırır. Gül, Ahmet'ten hoşlanmıştır yemeğe kalması için ısrar eder. Ertesi gün de köyde düğün vardır. Ahmet, Hamo'nun düzenlediği silahlı atış müsabakasına katılır. Keskin bir nişancı olan Ahmet, direkler üzerindeki tüm cam şişeleri teker teker parçalar. Birden yüreğine korku düşen Hamo tedirgindir.

Ahmet ile Gül (Nebahat Çehre), çay kenarında gizlice buluşurlar. Ahmet, kızın zaafından yararlanıp onu iğfal eder. Sonra da Gül'e  tüm acı gerçeği açıklar. Onu, babasından intikam almak için iğfal et­miştir. Gül, birden yıkılır. Hamo, neden sonra kızının düşmanıyla ilişkisini, fabrika müdürünün ihbarıyla öğrenecektir. Baba, kızını odaya kapatıp, dayak zoruyla bir buluşma mektubu yazdırır. Ha­mo'nun amacı Ahmet'i tuzağa düşürmektir. Mektubu alan Ahmet buluşma yerine gittiğinde, çevresi Hamo'nun adamlarıyla sarılmıştır. Bir direğe bağlanıp kırbaçlanır ve her attığını vurduğu sağ eli silah dipçiğiyle parçalanır. Bu işkencenin ardından Ahmet, yarı ölü olarak ar sırtında köyüne gönderilir.

Ahmet eski gücüne kavuşmak için sakatlanmış eliyle atış talimleri yapar. Artık silah kullanabilecek duruma gelmiştir. Ahmet pusuya yatıp intikam gününü beklerken. Gül babasının  baskılarına dayanamaz çiftlikten kaçar. Ahmet'i bulduğunda her şeyi anlatır, üstelik hamiledir. Gerçek ortaya çıkmıştır. Ahmet, “Babanı sana ve karnındaki çocuğumuza bağışlıyorum. Bizi kimsele­rin bulamayacağı bir yere kaçıp gidelim," der. Ama kaçamazlar çev­releri sarılmıştır,

Gül, silahını çekip karşılarına dikilen babasına, "Öldüreceksen, önce beni öldür" diye haykırır. Ama, zalim baba kızını dinlemez. Adamlanna işaret verince kanlı bir çatışma başlar. Son anda öksüz de gelmiştir. Hamo, Ahmet'in kuTşunlarıyla can verirken kızına, "Beni affet, bütün kabahat bendeydi," der, Jandarmalar çevreyi ku­şatıp Ahmet'i götürürlerken, Öksüz'ün teselli etmeye çalıştığı Gül'le son kez göz göze gelir. Gül, çocuğunu dogurup Ahmet'i bekleyecektir.(Agah Özgüç, “Bütün Filmleriyle Yılmaz Güney”

· Almanya'da satışa çıkarılan video kasetinin jeneri­ğinde film adı “Dağların Arslan”ı olarak geçer. Aslı “Dağların Oglu”dur. (Agah Özgüç)

ÇİÇEKÇİ KIZ (1965) / La, VİOLETERA (1958)

 La, VİOLETERA  (1958) İspanyol yazar Jesús María de Arozamena'nın (1918- 1972) kendi hikayesinden  senaryolaştırdığı bu İtalya/Fransa ortak yapımı filmi yöneten İtalyan   Luis César Amadori (1903-1977). Filmde rol alan önemli isimler: Sara Montiel (1928-2013), Raf Vallone (1916-2002), Frank Villard (1917-1980)

On New Year's Eve 1899, Soledad is peddling violets in a Madrid busy street when she meets aristocrat Fernando. The couple falls in love but their different social backgrounds threatens the relationship. Fernando is under constant pressure from his older brother Alfonso who reminds him of his duties including his engagement to Magdalena, a countess. Disregarding all social conventions and scandalizing high society, Fernando sets up Soledad in a plush apartment and announces their marriage plans. Alfonso gets killed in a duel trying to save the family honor. Fernando, feeling devastated and guilty by his brother's death, decides to put an end to the affair. Heartbroken, Soledad runs away and ends up singing for a living at Salon Bolero . There she meets Henri, a French promoter who offers to make her a singing star. Meanwhile, Fernando realizes that he cannot live without Soledad and tries to find her but, by then, she has gone to Paris. Soledad conquers France and becomes a stage ..

LA VİOLETERA  


ÇİÇEKÇİ KIZ (1965)Senaryo ve Yönetmen: Nejat Saydam, Görüntü Yönetmeni : Melih Sertesen, Sesleri Alan: Tuncer Aydınoğlu, Şarkıları Hazırlayan ve Çalanlar: İbrahim Özaral, Ayhan S. Özışık, Metin Bükey, Alattin Şensoy, Şarkıları Okuyan: Sevim Şengül, Yapım : Acar Film/Murat Köseoğlu
Oyuncular: Tanju Gürsu, Selda Alkor, Nuri Altınok, Avni Dilligil, Reha Yurdakul, Diclehan Baban, Necdet Tosun, Sami Hazinses, Abdurrahman Palay, Sevda Ferdağ

Konu: Bestekar bir baba ile Amerika'dan dönen oğlu, çiçekçi bir kıza aşık olurlar. 










17 Ocak 2018 Çarşamba

BİTMEYEN KORKU (1965) / SCREAM OF FEAR 1961

SCREAM OF FEAR "korkunç çığlık" "1961 yılı Amerikan yapımı filmden uyarlama.  jimmy Sangster’in senaryosundan Seth Holt!un (1923-1971) rejisiyle çekilen başlıca rollerde; Suzan Strasberg (1938-1999), Ronald  Lewis (1928-1982), Christopher Lee (1922-2015) oynamışlardır. 


Penny Applebee's parents were divorced when she was quite young and she grew up with her mother. After her mother's death, the wheelchair-bound Penny has accepted her father's invitation to live with him. She arrives only to learn that her father is away though her stepmother - who she is meeting for the first time - proves to be quite welcoming. On her first night however, she sees a light in the summerhouse and upon investigation, sees her father sitting there, apparently dead. Others can find nothing there and tell her she must have imagined it. She later sees his body in library and then again in the pool. She comes to believe that her stepmother and her father's friend, Doctor Pierre Gerard, are plotting to drive her insane. She gets a sympathetic ear from Bob, the chauffeur, who feels there has to be some rational explanation for what has been happening


BİTMEYEN KORKU (1965) -  Yönetmen: Orhan Aykanat, Senaryo: Zafer Sülek , Operatör: Ali Uğur, Yapım: Burçak Film/Atilla Yurdesin

Oyuncular: Selma Güneri, Oktar Durukan, Senih Orkan, Lale Belkıs, Attila Yurdesin, Gülgün Erdem, Demir Kunt, Necip Tekçe, Aysel Gilda, Ersun Kazançel, Osman Türkoğlu


Konu: Avrupada tahsilini yapan bir genç kız yurda dönerken babasının bir cinayete kurban gittiğini anlar.Cinayetin failleri mirasa konmak için genç kızı çıldırtmak için uğraşırlar sonunda katil ortaya çıkarılır ve genç kız kurtulur



14 Ocak 2018 Pazar

BİR GÖNÜL OYUNU (1965) / UN MUVAIS GARCON (1936)



UN MUVAIS GARCON (1936) Jean Boyer’in senaryosunu yazdığı ve JeanBoyer  (1901-1965) ile Raoul Ploquin’in  rejisini yaptığı ve 1936 yılı yapımı bir Fransız filminden  uyarlama. Başlıca rollerini; Danielle Darreux (1917-2017), Henri Garat (1902-1959) , Andre Alerme   gibi dönemin önemli oyuncularının oynadığı film 1938 yılında Amerika’da gösterime girmişitr. 


Monsieur Serval has made a deal with his daughter Jacqueline. She can be a lawyer and act her own way provided that, in a given period of time, she becomes a great name of the profession. If she does not, she must pledge herself to marry the son of a rich man, Monsieur Feutrier. Jacqueline accepts and starts her career by defending Pierre Besnard, a bad Boy. Not only does she get the case dismissed but she falls in love with Pierre as well. But she is not famous for all that and sooner or later she will have to bring herself to marry Feutrier's son..




BİR GÖNÜL OYUNU  (1965) – Yönetmen: Mehmet Aslan, Senaryo: Bülent Oran,  Görüntü Yönetmeni: Memduh Yükman, Yapım: Koçanga Film/Aleko Cangopulos


Oyuncular: Belgin Doruk, Ajda Pekkan; Ediz Hun, Hulusi Kentmen, Süleyman Turan, Hüseyin Baradan, Belkıs Dilligil

Konu: Zengin bir genç ile, kendisini hırsız görüntüsü veren bir kızın aşk öyküsü  


MİLYARDER (1986) / LE MİLLİON (1931)


LE MİLLİON (1931) Müzikal komedi tarzında çekilen Fransız filminin yönetmeni René Clair  (1898-1981), 
Georges Berr (1867-1942) yazmış Rene Clair oyunlaştırmış. Oyuncular ise: Anabella (1907-1996),René Lefévre (1898-1991), Jean-Louis Allibert (1897-1979)




Michel, a Parisian artist, is being hounded by numerous impatient creditors. To make things worse, when he is embracing the woman whose portrait he is painting, he is surprised by his indignant fiancée Béatrice. Suddenly, Michel learns that he holds the winning ticket in the Dutch Lottery. But when he goes to retrieve the ticket from the pocket of his jacket, he finds that Béatrice has given the jacket to a stranger who was in need. Now everyone has a keen interest in finding that jacket


MİLYARDER  (1986) - Yönetmen: Kartal Tibet, Senaryo: Ümit Ünal, Ertem Eğilmez, Görüntü Yönetmeni: Ertunç Şenkay, Yapım: Arzu Film/Ertem Eğilmez

Oyuncular: Şener Şen, Münir Özkul, Uğur Yücel, Tuluğ Çizgen, Müge Akyamaç, Kemal İnci, Adile Naşit, Ergun Köknar, Necati Bilgiç, Erhan Dilligil, Bilge Zobu, Zihni Küçümen, İhsan Yüce, Turgut Arseven, Aytaç Öztuna, Sevim Çalışgir, Hamdiye Turhan, Fatma İpek, rol Durak, Devrim Parscan, Kemal İnci, Tayfun Çorağan, Yaşar Güner, Haşmet Zeybek, Selahattin Fırat, Naki Turan Tekinsay, Selçuk Yalçıntaş, Zeki Alpan, Tomris Oğuzalp, Serra Yılmaz, Güzin Çorağan

Konu: Mesudiye kasabasında istasyon şefi olan Mesut, geçim sıkıntısı çeken bir adamdır. Kasabanın ileri gelenlerinden Halis, Mesut'un kızı Sema ile evlenmek ister. Düğün gecesi Halis'in babası Mesut'un fakirliğiyle alay edince Mesut, kızını vermekten vazgeçer. Ancak karısı ve kızı Sema zengin kocayı Mesut'a tercih eder. Fakat yılbaşında büyük ikramiye Mesut'a çıkınca, herkes Mesut'un etrafından ayrılmaz olur.

HIRSIZ (1986) / THIEF OF HEARTS 1984

THIEF OF HEARTS  "Aşk Hırsızı" (1984) Douglas Day Stewart’ın senaryo ve rejisiyle 1985 yılında vizyona giren “Thief of Hearts” isimli filminden uyarlama. Filmde başlıca rolleri Steven Bauser, Barbra Williams ve John Gets oynamışlar. 


A woman trapped in a boring marriage begins an affair with a handsome man who seems able to read her mind. She doesn't know that he has broken into her house and read her diaries, where she has recorded her deepest thoughts and fantasies.


Storyline


A woman trapped in a boring marriage begins an affair with a handsome man who seems able to read her mind. She doesn't know that he has broken into her house and read her diaries, where she has recorded her deepest thoughts and fantasies. Written by <paultb@voicenet.com>




HIRSIZ (1986) – Senaryo ve Yönetmen: Zafer Par, Görüntü Yönetmeni: Sertaç Karan, Yapım: Işıklar Film/Yavuz Işıklar

Oyuncular: Gökhan Güney, Deniz Akbulut, Ünsal Emre, Baykal Kent, Civan Canova

Konu: Hırsızlık yapmak üzere girdiği roman yazarının karısının duvardaki resmine hayran kalan ve ona aşık olan bir adamın öyküsü.



KUPA KIZI (1986) / "Belle de Jour 1967


Luis Buñuel ve Jean-Claude Carrière’in senaryosundan,(Bunuel'in "Belle de Jour “Gündüz Güzeli" adlı filminden) Luis Buñuel ‘in rejisiyle  1967 yılında de çekilen ve baş rolerini; Catherine Deneuve, Jean Sorel,    Michel Piccoli, Geneviève Page’in oynadığı Fransız-İtalyan ortak yapımı film. (İlk gösterim 1Nisan 1968 USA)



Storyline


Severine is a beautiful young woman married to a doctor. She loves her husband dearly, but cannot bring herself to be physically intimate with him. She indulges instead in vivid, kinky, erotic fantasies to entertain her sexual desires. Eventually she becomes a prostitute, working in a brothel in the afternoons while remaining chaste in her marriage. Written by James Meek <james@oz.net>




#KUPA KIZI (1986) “[1] Senaryo ve Yönetmen:
Başar Sabuncu (Bunuel'in "Belle de Jour “Gündüz Güzeli" adlı filminden), Görüntü Yönetmeni: Selçuk Taylaner, Sanat Yönetmeni: Gülsün Karamustafa, Yapım: Mine Film/Kadri Yurdatap

Oyuncular:  Müjde Ar, Tarık Tarcan, Selçuk Özer, Yalçın Boratap, Zihni Küçümen, Nisa Serezli, Füsun Demirel, Candan Sabuncu, Serra Yılmaz, Aysel Gürel, Nezahat Tanyeli

Konu: Bunalımlı bir çocukluk dönemi geçiren Nilgün (Müjde Ar), evlidir. Ne var ki kocasını çok sevmesine karşılık cinsel açıdan tensel bir uyuşmazlığın içindedir. Bu yönden mutlu değildir ... Zengin bir kocayla evlenip sınıf atlayan Nilgün'ün bu cinsel soğukluğu nereden kaynaklanmaktadır? Oysa Nilgün sıhhatli ve dişi bir kadındır ... İşte genç kadın, bu sorulara çözüm ve kocasıyla arasındaki tensel kopuşa bir çare ararken, ününü duyduğu randevucu Madam Emilia aklına gelir. Ve önce büyük korkularia, sonra da istiyerek Emilia'nın evinde gündüzleri çalışmaya başlar. Çeşitli cinsel saplantılann sergilendiği bu evde Nilgün, farklı kişilerle karşılaşır. İçlerinde eski çocukluk aşkı bir serseri de vardır. Ancak kendisini kocasının arkadaşı randevuevinde göamesiyle korkup işi bırakır. Madam Emilia 'nın evinde çeşitli cinsel deneyimler geçiren Nilgün, bu ranevuevinden kurtulduğunda kocasıyla düşlediği mutluluğa kavuşacaktır.
$ "Çıplak Vatandaşla parlak bir çıkış yapan Başar Sabuncu, ikin­ci filminde Luis Bunuel'in ünlü "Gündüz Güzeli" filmine bir 'nazi­re' yapmak düşüncesinden hareket etmiş. "Ben alafranga bir ada­mım" diyor Başar, Bu nedenle "Gündüz Güzeli"ni 'yerlileştirmek', 'alaturkalaştırmak' gibi şeylerin peşinde koşmamış. Ancak "Kupa Kızı"nın ne amaçladığını da kestirmek kolay değil.

Bir kez, "Gündüz Güzeli'ne 'nazire' gerekli miydi? Dünyanın en güzel, en 'komple', kendi içinde en bütünleşmiş filmlerinden birini alıp ona 'nazire' yapmanın gereği var mı? Eğer içeriksel veya bi­çimsel benzerliklerin içine yepyeni bir öz koymayacak, yepyeni bir anlam kazandırmayacaksanız? "Kupa Kızı"nda ise bu türden bir 'ye­nilik' yok. Film, bir yandan Bunuel'e alabildiğine bağlı kalmış. Öy­le ki, asıl filmde bir Japon'un kızlara gösterdiği (ve içinde ne oldu­ğu seyirci tarafından bilinmeyen) kutu gibi tipik Bunuelien bir mo­tif bile korunmuş. Değiştirilen (kaldırılan) şeyler arasında, asıl film­de 'necrophİle' bir kontla (Georges Marchal) uzun sevişme sahnesi (ki bizde gösterilen kopyada bu bölüm oldukça kesilmişti) ve koca­nın sakat kalmasıyla sonuçlanan tüm final de var.

Ancak, diğer yandan Sabuncu, kendi filmine değişik Öğeler sokmayı da denemiş. Örneğin 'Kupa Kızı'na "Gündüz GüzeIi"nİn pek sahip olmadığı sınıfsal bir konum, tam bir 'geçmiş' vermeyi dü­şünmüş. Filmde "anne" kimliğinin ön plana çıkarılışı ve çocukluk düşlerinin geliştirilmesiyle, hem Nilgün'ün evlenmekle 'sınıf atla­mış' toplumsal kimliğinin, hem de 'cinsel soğukluğu'nun, sado-mazoşist ve diğer cinsel çeşitlemeler peşindeki kişiliğinin belirgin kılın­masına çalışılmış. Ancak Bunuerin filminde, aslında oldukça sade bir yapıyla, kronolojik olarak anlatılan olayların içine yerleştirilmiş. Sabuncu’nun filminde daha karmaşık daha bölümlü hir anlatımla ortaya çıkmıyorsa, diğer bir deyişle Gündüz Güzeli’nde gerçekle düşün sade bir yapı içinde oluşan olağanüstü karışımı ve bundan fış­kıran o sinemasal büyü, o kendine özgü şiir "Kupa Kızı”nın belki daha incelikli, daha arınmış, daha dilimlenmiş yapısında ortaya çıkmıyorsa, bunda kabahat kimin? Elbette ki Bunuel'le aşık atmaya kalkanın değil mi?

Kupa Kızı’nda Sabuncu oldukça iyi şeyler yapmış. Artık sine­mamızın bir numaralı iş faktörlerinden biri olan Müjde Ar cinselli­ğini, özellikle vücut çekimleri üstüne yoğunlaşan yakın planlarıyla değişik bir estetiğe kavuşturmayı, tüm randevuevi sahnelerinde eski Beyoğlu‘un levanten ağırlıklı, ödağacı kokulu kendine özgü havası­nı vermeyi denemiş ve de oldukça başarmış. Filmin lipik Freud, psikanaliz ve Batılı olan öğelerini ırklar ve dinler karmaşası bir Beyoğ­lu içinde gedebilir kılmayı denemiş (bir kiliseyi ziyaret ve mum yak­ma sahnesi bile var!).. Ne var ki bizce filmin temel çelişkisi, hedef altlığı kitlede... Perdede "Müjde Ar cinselliği" görmeye gelmiş sıra­dan seyirci içinse, film, anlaşılması çok zor simgeler, sözler, çağrı­şımlarla dolu... Velhasıl bu haliyle "Kupa Kızı", İki arada bir dere­de kalmış, kimseyi pek memnun edemeyecek bir film gibi gelir bize... Hİç olmazsa, film kendisi için yapılmışa benzeyen aydın seyirci­mizin bu ilginç çabaya sahip çıkması ve "Gündüz GüzeIi"nii "Kupa Kızı"na dönüşmesi olayını İzlemesi gerekir diye düşünüyoruz... Çün­kü, önemli bir başyapıtla kıyaslanma talihsizliği bir yana, "Kupa Kı­zı"nda kişiliği olan, kendi temalarını, estetiğini, dünyasını oluştur­ma çabasındaki bir yönetmenin varlığı, baştan sona: belli oluyor.  “[2]

 Uzun süredir ilk kez sinemanın görsel tadlna vardığım bir Türk filmi görmenin keyfi, film bıttiğinde bir burukluğa dönüştü. Bilinçaltını irdeleyen ağır tartımlı filmlerden tat almayı bilebildiğim halde, kendi kendime sordum, "Başar Sabuncu bu filmi niye yapmış böyle?" diye. (Yavuzer Çetinkaya, Kupa Kızı, Milliyet Sanat, S.: 142, 1 Nisan 1986). “[3]

 Oysa nefis görüntüler, şiirsel bir çekim ... Yazık ki Başar Sabuncu değil, bu bir Bunuel gargarası ... Neden özgün bir senaryo değil de Bunuel? (Agah Özgüç, "Ba§ar Sabuncu'nın "Alafranga ayıbı", Video Haber S· 13 N' 1986)

Not: " "Kupa Kızı" (1985), Kaçamak" (1987), ve "Asılacak Kadın"dan (1986) sonra "iç hesaplaşmaları" oluşturan "üçleme"nin sonuncusu.





BEBEK DAVASI (1986) / Father’s Little Dividend 1959


1951 yapımı Father’s Little Dividendisimli Amerikan filminin bir kopyası. Bu filmde başlıca rolleri , Elizabeth Taylor, Spencer Tracy ve Joan Bennet oynamış.Vincente Minnelli'nin yönettiği bu romamtik komedinin senaryosunu Albert Hackett ve Frances Goodrich beraberce yapmışler. 


this sequel to Gelinin Babasi (1950), Stanley Banks learns that his daughter Kay is going to have a baby. When they get the news everyone except Stanley is overjoyed. His wife and grandmother-to-be Ellie broadcasts it everywhere and all Stan can do is worry about the practical things like how his son-in-law Buckley can afford it. Well, having not long ago paid for the wedding, Stanley has no intention of bearing any of the expenses involved. Buckley's parents and Ellie are overjoyed at the news and virtually take over redecorating the young couple's new house. Crisis and false alarms take over their lives and when the child is born, the only person he doesn't seem to like is Stanley. A walk in the park - and absolute panic when Stanley misplaces his grandson - seems to resolve the situation



BEBEK DAVASI (1986) – Yönetmen: Aram Gülyüz, Senaryo: Hulki Saner, Görüntü Yönetmeni: Mengü: Yeğin, Yapım: Saner Film/Hulki Saner, Set Teknisyenleri: Ekrem Çınaroğlu (şef), Hikmet Palabıyık (Yard.), Işık Şefi:  Mehmet Varol, Yardımcısı: Emin Uysal, Kamera Teknik: Hakan Kalkan, Kurgu ve ses: Şenol Şentürk, Prodüksiyon Yardımcısı: Ziya Ilgaz, Kamera Asistanı: Turgut Yamaç, Bülent Tuncay, Yardımcı Yönetmen: Ergun Köknar, Yrd. Yön. Asistanı: Zühal Demiryürek, Prodüksiyon Amiri: Şeref Ablak, (Öz Prodüksiyon Stüdyolarında hazırlanmış ve seslendirilmiştir)

Oyuncular: Sadri Alışık, Göksel Kortay, Akın Tunç, Damla Coşkuner, Ergun Könar, Mürvet İşsever, Yüksel Gözen, Ahmet Acan, Yılmaz Tuncay, Uğur Karslı,

Konu: Evli bir çiftin doğacak olan çocuklarına kzın babasının mı yoksa erkeğin babasının ismi mi koyulacaktır. Doğan çocuğa kız tarafının mı toksa erkek tarafınıın mı bakacağı münakaşa-sının alevlendiği bir komedi filmi.


FIRTINA GEÇTİ (1957) / Susana La Perversa 1951


 "SUSANA" (1951) Susana La Perversa", Meksikalı yönetmen Luis Bunuel'in (1900-1983) filme aktardığı Susana isimli  filmin yazarı Manuel Reachi (1900-1955) adapyasyonu yapan ise Jaime Salvador (1901-1976). Filmde oynayan oyuncular; Rosita Quintano (1925), Fernando Soler (1896-1979),  Victor Manuel Mendoza (1913-1995)


An unstable young woman escapes from a reformatory for very, very wayward girls and deceptively finds shelter in the kind home of a frighteningly nice and decent family. Little by little, she causes unrest and discord among the members of the household, until they are virtually fighting with each other.







FIRTINA GEÇTİ (1957) – Senaryo ve Yönetmen: S. Kani Kıpçak, Operatör: Cezmi Ar, Yapım: Ha-Ka film/Halil Kamil

Oyuncular: Mualla Kaynak, Nezihe Becerikli, Şaziye Moral, Muzaffer Arslan, Muhip Arcıman, Kani Kıpçak, Şakir Arseven, Ertuğrul Bilda, Osman Türkoğlu

kONUAnnesi sayesinde kirli çevrelerden kendini kurtaramamış kahpecik lakaplı erkek düşmanı Ayşe kendisine tecavüze yeltenen bir bar sahibini öldürür ve kaçar,soluğu da bir çiftlik de alır buraya kapılanır lakin rahat durmaz,kahyadan çiftlik sahibi ve onun oğluna kadar herkesi baştan çıkarmaya başlar

ÇARIKLI MİLYONER (1983) / MR. DEEDS GOES TO TOWN (1936)


MR. DEEDS GOES TO TOWN (1936)   Mr. Deeds Goes to Town” 1936 yılı yapımı Amerikan filminden uyarlama. Romantik bir komedi olan bu filmin Yönetmeni Frank Copra (1897-1991), Clrence Budington’un (1881-1964) bir hikayesinden ise Robert Riskin (1897-1955) senaryolaştırmış. Gary Cooper (1901-1961), Jean Arthur (1900-1991) başrolü paylaşmışlar.



Longfellow Deeds lives in a small town, leading a small town kind of life - including playing the tuba in the town band. When a relative dies and leaves Deeds a fortune, Longfellow picks up his tuba and moves to the big city where he becomes an instant target for everyone from the greedy opera committee to the sensationist daily newspaper. Deeds outwits them all until Babe Bennett comes along. Babe is a hot-shot reporter who figures the best way to get close to Deeds is to pose as a damsel in distress. When small-town boy meets big-city girl anything can, and does, happen


ÇARIKLIMİLYONER (1983) - Yönetmen: Kartal Tibet, Senaryo: İhsan Yüce, Kartal Tibet, Memduh Ün, Kemal Sunal, Görüntü Yönetmeni: Rafet Şiriner, Yapım: Cem Film/Yahya Kılıç, Yönetmen Asistanı: Muzaffer Hiçdurmaz, Ahmet Sezerel, Makinist: Alaattin Durmaz, Sesleri Alan: Erekan Esenboğa, Montaj: Turgut İnangiray, Negatif Montaj: Gültekin Çavuş, Suat İşler, Renk uzmanı: Sabahattin Hoşsöz, Işık: İsmet Yurtçu, Aydın Uçar, Laboratuar: Selahattin Kaya, Ziya Uçak, Set Ekibi: Cengiz Öktem, Selçuk Öktem, Meh-met Şenkal, Hüseyin Turan, Prodüksiyon Amiri: Ekrem Gökkaya, (Yeni Lâle Film Stüdyosunda hazırla-nıp, Yeni Stüdyoda seslendirilmiştir.)

Oyuncular: Kemal Sunal, Necla Nazır, Ali Şen, Reha Yurdakul, Nermin Denizci, Hüseyin Kutman, Selim Naşit, Belkıs Dilligil, Jale Efecik, Memduh Ün, Zühal Üstüntaş, Necdet Yakın, Ekrem Gökkaya,

Konu: Köy ve kasaba düğünlerinde davul çalarak geçimini sağlayan Bayram'a hiç tanımadığı babası İstanbul'lu milyarder Hilmi Bey'in bütün serveti miras kalır. Bayram yasal işlemleri yapmak üzere İstanbul'a gelir. Basın mirashaberiyle çok ilgilenir ama aile avukatlarının tuttuğu korumalar yüzünden muhabirler Bayram'a yanaşamazlar. İşinden kovulma tehlikesi ile karşı karşıya kalan bayan muhabir Suna (Necla Nazır) bayılma numarası yaparak, Bayramla arkadaş olur.


FİLMİ İZLE




ŞABANİYE (1984) / TOOTSIE (1982)

TOOTSIE (1982) Amerikalı yönetmen Sydey Pollack'ın (1934-2008) yönetiminde Larry Gelbart (1928-2009) ve Murray Schisgal'ın (1926) senaryosundan filme aktarılan romantik komedi dalında 1 oskar kazanan film. Filmin başlıca oyuncuları Dustin Hoffman (1937), Jessica Lange (1949) ve Teri Garr.  (1947)


Michael Dorsey is an unemployed actor with an impossible reputation. In order to find work and fund his friend's play he dresses as a woman, Dorothy Michaels, and lands the part in a daytime drama. Dorsey loses himself in this woman role and essentially becomes Dorothy Michaels, captivating women all around the city and inspiring them to break free from the control of men and become more like Dorsey's initial identity. This newfound role, however, lands Dorsey in a hot spot between a female friend/'lover,' a female co-star he falls in love with, that co-star's father who falls in love with him, and a male co-star who yearns for his affection


ŞABANİYE  (1984)  – Yönetmen: Kartal Tibet, Senaryo: İhsan Yüce, Kartal Tibet, Görüntü Yönetmeni: Çetin Tunca, Yardımcı Yönetmen: Ahmet Sezerel, Kamera Asistanı: Necdet Taşçıoğlu, Yönetmen Asistanı: Ayşegül Gökçe, Özgün Müzik: Cahit Berkay, Müzik Yönetmeni: Oğuz Abadan, Montaj-Senkron: İsmail Kalkan, Set Ekibi: Muzaffer Gün, Murat Özlük, A. Çınaroğlu, Işık: İbrahim Sabuncu, Selahattin Fidan, İsmail Hoşgör, Makyaj: Mine Türkoğlu, Kuaför: Nevzat Ar, Sesleri Alan: Erkan Aktaş, Laboratuar. Metin Çeşmebaşı, Arif Yıldız, Negatif Montaj: Erol Şahin, Seslendirme Yönetmeni: Levent Dönmez, Yapım Yönetmeni: Şerif Ablak, Erol Omorto, Yapım: Tibet Film/Kartal Tibet (Fono film stüdyosunda hazırlanmıştır).

Oyuncular: Kemal Sunal, Çiğdem Tunç, Aliye Rona, Reha Yurdakul, Adile Naşit, Erdal Özyağcılar, Turgut Boralı,  Nevzat Açıkgöz,  Sırrı Elitaş, Osman Çağlar, Orhan Arda,  Ahmet Balıkçı,

Konu: Annesi Şaban'ı kan davasından kaçırarak kente getirir. Bir gazinonun kulisinde çalışmaktadır. Fakat hasımları takip edip izini bulmuşlardır. Bir gün as solist işten kovulunca, Şaban hasımlarınca tanınmamak için kadın kılığına girerek, assolistin yerine sahneye çıkar...
$ 'Şabaniye', daha önce bir yerlerde söylendiği gibi, Dustin Hoffman'ın kadın rolü oynadığı ünlü "Tootsîe" filminin bir yerli çevrimi değil. Bu filmi daha çok, Billy Wilder'in "Bazıları Sıcak Sever" filmi­nin uzaktan da olsa bir uyarlaması saymak olanaklı. Gerçekten de Kemal Sunal, kan davası nedeniyle peşinde olan bir köylüsünden kaçmak için kadın kılığına girer, Şaban'ken Şabaniye olur... Bu ona tüm ün ve zenginlik yollarını açacak ve Şabaniye, çevresindeki bir­çok erkeğin 'iltifatlarına nail olurken, sonunda sevdiği kıza da ka­vuşacaktır.

'Şabaniye' hemen tümüyle tek bir trük'e, kadın kılığına girme
ve o durumda kalma numarasına bağlanıyor. Film, belki de bu açı­dan Sİdney Pollack'ın "Tootsie’siyle kıyaslanabilir. Sonuç olarak 'Şabaniye'de, çok değişik bir düzeyde de olsa Tootsie'nin yaptığını yapıyor, erkekler dünyasındaki bir kadının başına gelenleri anlatır­ken, kahramanının aslında erkek olması, bu erkekler dünyası'na kadının yerinin, karşılaştığı ve karşılaşabileceği tatsız olayların daha iyi belirmesine, daha keskin bir eleştirel nitelik kazanmasına yar­dım ediyor. 'Şabaniye' kuşkusuz bunu Tootsie'deki gibi incelikle değil, bizim yerli güldürü filmlerimizin, daha da özelde Kemal Su­na! filmlerinin o kaçınılmaz kaba çizgili, kür kör parmağım gözüne üslubuyla yapıyor.

'Şabaniye', her şeyden Önce beklendiği ölçüde rahatlatıcı, gül­dürücü, boşakıcı bir film değil. Fîlmîn çok uygun konusuna karşın çok açık espri yokluğu, kişilik incelemesi eksikliği hemen dikkati çe­kiyor. Bu filme bakarak Kartal Tibet'in güldürü yönetmedeki başa­rısı üstüne karar vermek de kolay d.eğil. Çünkü filmde başarılı bö­lümlerle zayii bölümler sürekli birbirini izliyor. Örneğin Şaban'ın Şabaniye olduğu, yani Sunal'm İlk kez kadın kılığında ortaya çıktığı gazinodaki soyunma odası bölümü. İnanılmaz kertede başarısız. Burda Kemal Sunal'ın çok uğraşılmış makyajıyla ilk kez Şabanîye olarak ortaya çıkması, filmin tüm ondan sonaki gelişimini sürükle­yecek ve üstelik güldürmeye çok uygun bir sahne olduğu halde, ala­bildiğine durağan kalmış bir bölüm bu...

Buna karşılık filmde çok daha iyi bölümler var. Örneğin Şabaniye'nin ilk kez şarkı söylediği ve "ölürsem Kabrime Gelme" şarkı­sıyla, özellikle bu bölümde olağanüstü bir oyun veren Erdal Özyağcılar'ı ağlattığı sahne... Şabaniye'nin film çevirmesi ve 'jön' Kartal Tibet'le birlikte "Bir Sevgi İstiyorum" isimli 'arabesk-melodram'ın aşk sahnelerinin kumsalda çekimi... Bu bölümde Tibet, hem bu tür bîr sinemayla, hem bu sinemanın avaz avaz haykıran yeteneksiz oyuncularıyla, hem de bir zamanlar kendisinin de baş oyuncuların­dan bîri olduğu tüm bir sinema anlayışıyla dalga geçiyor. Ama bu saman alevi gibi parlayan bölümler, ne yazık ki filmin tümüne egemen olamıyor ve "Şabaniye", gülmek için hazır bekleyen seyircisine sonuç olarak bu fırsatı pek az verebiliyor.

Kuşkusuz başka, bir sorun, Kemal Sunal'ın iyi işlenmemiş kişili­ği. Bu oyuncu son filmlerinde doğal güldürme yeteneği ve çok kaba biçimde çizilmiş ayrıntısız kişiliklerle baş başa bırakılmış durumda... Senaryo yazarlara ona ne üstünde çalışabilecek, Özgün yanları dâ olan bîr kişilik, ne de yeteri kadar espri sağlayabiliyorlar. Her şey, Kemal Sunal'ın fiziğine ve artık iyiden iyiye alışılan birkaç davranışı­na bırakılıyor sanki. Popülerliği ölçüsünde yetenekli bir komedyen de olan Suna!, dileriz ki bu handıkapın farkına varsın ve senaryo ko­nusunda  daha zor, daha güç beğenir olsun. (Atilla Dorsay “12 Eylül Yılları ve Sinemamız”)